Çatlamış. Masanın üstü, kalemler, odanın zemini, bilgisayarın ekranı, ellerim, yüreğim, senin gözlerin.
Renkler fışkırıyor çatlaklardan, kör etmek istercesine parlak renkler. Gözlerinden alamıyorum ki gözlerimi! Gözlerim renklerden kamaşıyor. Masaya dayanan kalçalarım, yere basan ayaklarım, hepsi renklerin içinde kaybolmuş. Yavaş yavaş ilerliyor renkler. Az sonra fark edilmez olacağım.
25 Mayıs 2012 Cuma
17 Mayıs 2012 Perşembe
Silkinme
Sürekli kendi isteklerinden, kendi hislerinden bahseden, başkasının ne hissettiğini ya da başkasına ne hissettirdiğini gözetmeyen birisi sevmeyi becerebilir mi kendinden başkasını?
Kendince "sevgi" olarak adlandırdığı hisleri olabilir ancak.
Kendince "sevgi" olarak adlandırdığı hisleri olabilir ancak.
16 Mayıs 2012 Çarşamba
Mono
Masa oyunlarını hiç sevemedim. Monopoliden scrabble a. Öyle ya da böyle oynamayan ya da oynamak zorunda kalmayan şanslı birisi var mı ki bunları?
Tam geçti artık derken bir baktım ki hayatım da bir nevi monopoli. Bir döngü halinde birbirinin türevi ve birbirinden gereksiz adımlar. Monopoli bir türlü bitmek bilmez ya, sıkıntıdan patlarsın ama bir ileri iki geri derken bir türlü tamamlanmaz o döngüsellik. Hayat da öyle bitmiyor işte, kalbim durmuyor. "Pes ettim, her türlü başarısızlık ithamını göze alıyorum." demek hakkı bile yok. "Annem çağırdı gitmem gerek, iznim bitti."ler de kurtarmaz. Buradan bir çıkış yok mu şöyle en acilinden?
Tam geçti artık derken bir baktım ki hayatım da bir nevi monopoli. Bir döngü halinde birbirinin türevi ve birbirinden gereksiz adımlar. Monopoli bir türlü bitmek bilmez ya, sıkıntıdan patlarsın ama bir ileri iki geri derken bir türlü tamamlanmaz o döngüsellik. Hayat da öyle bitmiyor işte, kalbim durmuyor. "Pes ettim, her türlü başarısızlık ithamını göze alıyorum." demek hakkı bile yok. "Annem çağırdı gitmem gerek, iznim bitti."ler de kurtarmaz. Buradan bir çıkış yok mu şöyle en acilinden?
12 Mayıs 2012 Cumartesi
Latent eldivenler
Amacın "iyileştirmek" olmadığı bir tıbbi süreç. İyileşme beklentisi yok, bitmiş değil, umutsuzluğa kapılınmış değil, sadece böyle bir beklenti yok, durum beklenti gerektirmeyen bir durum olarak algılanılıyor, öyle değil aslında elbette ama öyle olmuş bir şekilde. İyileşme, iyileştirme yok ama sürekli veriler toplanıyor. Her an bir test. Test doğru sözcük değil. Her an bir tahlil. Her adım, her nefes. Tahlillerin bir türlü emin olunamayan sonuçları var. Ama emin olunması gerekmiyor, beklenmiyor, aynı iyileşmenin beklenmemesi gibi bu da, umutsuzluktan boşvermişlikten değil, doğasında olmamasından, öyle olmamasından sadece. Amaç tahlil yapmanın kendisi sanki. Ne iyileşmek ne de herhangi bir sonuca ulaşmak. Tahlil, durmadan tahlil. Keyifli mi? Değil, ama keyif almaya çalışmayı bırakalı oldu. Hem zaten bu keyif meselesi değil. Öyle olması gerekiyor ve öyle oluyor. Bu net. Bir şeyleri tahlil edebilmek için, verileri alıp değerlendirebilmek için bir yöntem, bir yaklaşım gerekir, bir norm olmalı ki ona göre tahlil edesin. Ama yok, sonuca ulaşılmayacaksa norm da gerekmez belki. Yok, yok gerekiyor. Kaçmaya çalışma. Bu bir alışkanlığa dönecek. Hep tahlillerle yaşayacaksın, kabusun olacak kurtulamayacaksın. Hiç sadece yaşayamayacaksın, hiç sadece bakamayacaksın, sadece nefes alamayacaksın, sadece koklayamayacaksın, sadece tadamayacaksın, sadece hissedemeyeceksin. Hep ölçeceksin, biçeceksin, hep tetikte. Hep özleyeceksin bunları öğrenmeden önceki zamanları. Ama sen de pek direnmedin hani, hemen giydin beyaz önlüğü, girdin laboratuara. Bir kurtarıcı beklemiyorsun değil mi?
3 Mayıs 2012 Perşembe
2 Mayıs 2012 Çarşamba
Doğu-m
Ölümden korkanları anlamazdı. Öyle ateistlikten, materyalistlikten falan da değil. Hep bir coşku hisseder, fırından yeni çıkmış bir külçeye rahatlıkla benzetilebilecek yüreği yerinden kıpırdanırdı sanki ölümünü her düşündüğünde. Arzuladığından değil ama teslimdi çoktan. Hiçbir beklenti, hiçbir mutluluk bu hissini değiştiremez; aksine ölümü arzuladığını iddia edebileceğiniz yegane zamanlar, o anlar olurdu. Böyle birinin bir yaşam, bir doğum karşısında bu denli içinden taşabileceğini kim aklına getirirdi? Hem de için için. Kendi yaşamına bu denli kayıtsız, ölümüne bu denli coşkunken bu yaşam karşısındaki içi içine sığmaz hali ve onun sona erme ihtimalinin tahayyül edilemezliği şaşkınlık yaratıyordu. "Nasıl olacak? Nasıl olacak?" diye düşünürken bir yandan da içinden taşanların yastığında oluşturduğu beneklere sığınıp uyuyakalmıştı. Sevişme sonrası uykularınınkiler bir yana bırakılırsa en huzurlu sabahlara böyle uyuduğunda uyanırdı zaten.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)