Kadın gözleri önünde can veriyordu. O an sonunda gelmişti. O denli beklenmedikti ki; ikisi de ne yapacağını, ne diyeceğini bilemez halde şaşkın şaşkın bir birbirlerine bir de ona bakıyordu, ölmekte olana. Ve sonunda sessizliği bozdu birisi. Hepsinin sorumlusu sensin, beni suçlamaya hakkın yok, dedi. Öteki, bu cümlenin anlamsızlığı ve yersizliği karşısında bir kere daha şaşırdı. Anlamaya çalıştı, sorumlulukların tükendiği yerdelerdi, bu neyi değiştirirdi, yaşamın kıyısında insanın zayıflığına dair bu itiraf gerçekten neyi ifade etmeliydi? Hiçbir şey sormamayı seçti, yeri değildi. Haklısın, hepsinden ben sorumluyum diyerek kollarındaki kadına döndü. Ölümünün her şeyi daha da zorlaştıracağını o an anladı. Sarıldı, bir şeyleri değiştirebilmek umuduyla. Öteki bundan gerisini umursamaz gibiydi, kadın artık rahatça yumabilirdi gözlerini, o bundan sorumlu değildi, önlemek için gerekli uyarıları yapmıştı, bu ona yeterdi.
Ve kadın gözlerini yumdu. Uzak diyara gidip onu oradaki haliyle tanıyabilecek birisi yüreğini teslim etmek pahasına onu geri getirene kadar çok uzaklarda şimdi. Bunu, kendince olgunluk ve son bir sevgi sıcaklığı gösterdiğini düşünen berikinin mi yoksa zamanla omuzlarını sorumluluklarını taşıyabilecek kadar güçlendireceği umulan ötekinin mi yapacağını ise şimdilik bilemeyiz. Belki de kadın, diğer pek çokları gibi hep uzak diyarda soluksuz gezinecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder