2 Eylül 2012 Pazar

Dalgınlıklarım oldu.

Çok güzel bir bebek. Öyle güzel ki kucağımdan indiremiyorum. Sarıp sarmalıyorum sürekli. Ama bir yandan da etraftan çekiniyorum. "Senin bebek zamanın gelmiş." diyecekler diye. İçten içe bir anlık da olsa ben de öyle düşünüyorum aslında ama istemiyorum temelde, bunu da biliyorum. Garip bir dalgınlık var üstümde. Mesela bebeğin altının değişmesi gerekiyor. Açıyorum bezini. Yeni bezi seriyorum, bebeği de üstüne yatırıyorum ama cırt cırtlarını kapatmadan bırakıyorum öylece bebeği. Kalkıp başka bir işe gidiyorum. Sonra o sırada aklıma geliyor bebek. Düşmüş olabilir. Panik halde koşup bakıyorum ki hiç bir şey yok. Bu şekilde bir kaç kez panikliyorum ama sonuçta bir şey olmuyor bebeğe, zire sürekli gelişiyor bebek. Mesela bu yeni doğmuş bebek benim söylediğim kelimeleri tekrar etmeye başlıyor. Hem de giderek daha başarılı bir şekilde. Herkese gösteriyorum: Bakın nasıl da konuşuyor, çok akıllı bir bebek bu. Cinsiyeti kızdı yanılmıyorsam. Öyle güzel bir gülüşü var ki.. Sonra sütlü nescafe içirmeye başlıyorum bebeğe kaşıkla. İçine de pötibör bisküvi ufalıyorum daha doyurucu olsun diye. Yeni doğmuş bebek ama yiyebiliyor bunları. Belki de neredeyse yeni doğmuş. Ama 6 aylıktan küçük olduğu kesin. Sanırım ilk kucağıma aldığımda gaz da çıkarıyordu. Hem de çok rahat bir biçimde ve kendi kendine. Epey eğlendirmişti çıkardığı büyük sesler hepimizi. Hepimiz kimiz bilemiyorum. Annem var, işte ondan çekiniyorum bebek sahibi olmak istediğimi düşünecek diye. Bu arada bebek anneminmiş. Kardeşimmiş yani. Diğer kardeşim de vardı haliyle. Kıskanmasın diye onu da sevme sürecime katmaya çalışıyorum bir yandan.

Pötibör bisküvili nescafe içiyoruz ama bir terslik var. Ben bir süre sonra bebeği kupanın içine bırakıyorum. Oynarken kendi kendine yer diye. Biraz zaman geçiyor, ne alemde diye bakayım diyorum ki bebek kupada görünmüyor. Kupayı karıştırıyorum ve evet, bebek içine batmış kupanının. Bu kedi yavrusu büyüklüğünde bebeği çıkarıyorum, çok korkuyorum ölmüş olmasından. Ama ölmemiş, nefes alıyor. Şaşkınım, nefes almadan dakikalar geçmiş ve o hala nefes alıyor. "Ne güçlü şu bebekler." diye düşünüyorum. Ama birazdan aynı hatayı tekrarlıyorum. Tekrar kupaya koyuyorum bebeği ve başka işlere bakıyorum. Bu sefer daha uzun süre sonra aklıma geliyor bakmak. Kupaya doğru giderken aynı hatayı nasıl tekrar yaptığımı soruyorum kendime, aklımı kaçırmış olmalıyım ölecek bebek, ne yaparım o zaman. Ağlamaklı bir şekilde kaşıkla kahveyi karıştırarak buluyorum bebeği kahvenin içinde. Bu sefer rengi biraz morarmış. Bağırıyorum: Yardım edin, boğuldu, nefessiz kaldı, ne yapmalıyız, kahvenin içine düşmüş noolur yardım edin!" Önce gögüs kısmına baskı yapıyorum, kalp masajı yapar gibi. Sonra yüzüsütü çeviriyorum, su yuttuysa çıksın diye. Ve su mu çıkıyor gaz mı çıkarıyordu hatırlamıyorum ama nefes almaya başlıyor. Yaşıyormuş.

Bütün bu anlar boyunca göğsüme bir sevgili gibi kafasını gömmüş ve beni sarmış kedimi duyumsuyorum ara ara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder